top of page

Ödül ve Ceza mı? Neden ve Sonuç mu?

Yeni nesil ebeveynlerde bir akım aldı başını gitti, neresinden tutsan elinde kalıyor. Nasıl da iyi niyetle sarıldı ebeveynler bu akıma, elbette herkes çocuğu için en iyisini ister ancak bu yaklaşım ve yetiştirme tarzı çocuklarda onarılması güç bozulmalara neden oluyor. Ebeveynler bir şeylerin ters gittiğini anladığında ise biraz gecikmiş olduklarını güç de olsa fark ediyorlar ve destek alma süreçleri de bu noktada başlıyor.


Geç kalmak derken şunu kastediyorum, çoğunlukla çocuk adına geç kalınmış bir durum değil kastettiğim, çocuklar değişime ve gelişime çok daha çabuk uyum sağlıyor, ebeveynine göre daha güçlü oluyorlar, ancak ebeveyne ulaşmak ve onu aşmak sürecin en zor kısmı.


“Özgür! çocuk yetiştirmek” zihniyetiyle, etrafımız;


  • Kural tanımayan

  • Bencil

  • Empati becerisi gelişmemiş

  • Olumsuzlukla baş edemeyen

  • Disiplinsiz

  • Sorumluluk alamayan

  • Karşıyı suçlayan

  • Mazeret üreten

  • Yönetmek isteyen

  • Otorite kabul etmeyen

  • Saygısız ve kaba

  • Kaybetemeye tahammülü düşük

  • Hatasıyla yüzleşmeyen

  • Duygularıyla bağlarını koparmış çocuklarla doldu taştı.


Yukarıda saydığım tanımlamaları daha da çoğaltabilirim ancak moraller daha da bozulsun istemiyorum. Bu belirtiler, bir kişilik bozukluğunun semptomlarından bazılarıdır. Hangi kişilik bozukluğu olduğunu telafuz etmeme lüzum yok, biraz duygusal okuryazarlığı olan herkes toplumumuzun bu insanlar tarafından işgal edildiğinin ya da yönetildiğinin de farkındadır.


Yukarıda saydığım özellikleri gösteren kişileri bir tanı ile etiketlemeyi doğru bulmuyorum, dahası yetişkin olmayan bireyler için bunu yapmak hiç doğru değil.


Konu buraya neden geldi?


Yukarıdaki saydığım tanımlamaları ebeveynler çoğunlukla bir yere koyamadıkları için, bu özelliklerin sonuçları ortaya çıkmaya başladığında bir şeylerin ters gittiğini fark ediyorlar.


Yine maddeleyelim;


  • Okula gitmek istememe

  • Dışlanma

  • Öfke patlamaları

  • Kendine zarar verme

  • Başka canlılara (insan, hayvan, bitki) zarar verme

  • Ders başarısında düşüş, düşük motivasyon

  • Otorite tanımazlık (ebeveyn, öğretmen vb)

  • Konuşma bozukluğu

  • Uyku, beslenme ve tuvalet alışkanlığı bozuklukları


Ebeveynler çoğunlukla okula gitmek istememe ve akademik başarı ile ilgili sorunlar yaşanmaya başladığında destek almak ihtiyacı duyuyorlar ne yazık ki, ancak bu bir neden değil, aslında bu bir sonuç.


Yani neyin sonucu?


Bunu duymak hoşunuza gitmeyecek biliyorum ama bu, sizin “özgür! çocuklar yetiştirme” projenizin sonucudur.

Kuralsızlık, kural tanımazlık, denetimsizlik aynı bu özgür çocuk akımı gibi aldı başını gitti.


Toplumsal olarak da yaşadığımız bu değil mi?


Kimi zaman hiç kural yok.

Kimi zaman da kural var, ancak kurala uyan yok, denetleyen yok, sorumluluk alan yok.


Bolu’da sömestr tatili için çocuklarıyla beraber onlarca insanımız hayatını kaybetti.

Kader mi diyelim?


Bu tip işletmeler için yangın yönetmeliği var, sistem kuralları belirlemiş, sınırları çizmiş; ancak işletme sahibi kuralı tanımamış, otorite denetimlerde yetersiz kalmış. Neticede koca otel içindeki onlarca insanla beraber yandı.


Neden ve sonuç ilişkisini doğru kurmak ve kurdurmak gerekir.



Şimdi konumuza geri dönersek, sen ebeveyn olarak kural koymaz, sınırları belirlemez, sorumluluk vermez ve denetlemezsen; çocukta kabahat yok. Çocuklar bu becerileri doğuştan beraberinde getiremiyor ne yazık ki.


Çocuk da o zaman okula gitmek istemiyor, ne öğretmenin ne de senin otoriteni kabul ediyor. Kimseyi takmıyor. Başına buyruk, canı istediği gibi yaşamaya ve davranmaya başlıyor. Çocuğun geliştirdiği bu davranış bozukluğuna anne-baba (ya da bakım veren kişilerin) tutumu neden oluyor.


Sosyal yaşamın kanunlarla ve kurallarla düzenlendiği ve denetlendiği, adaletin herkese eşit uygulandığı bir toplumda yaşamak herkese daha güvende hissettirir.

Bu durum, çocuklar için de geçerlidir. Kuralların olduğu, sınırların belirlendiği, sorumlulukların paylaşıldığı ve rutinlerin olduğu bir evde büyümek çocuğa güvende hissettirir.


Bizim de terapi sürecinde yapmaya çalıştığımız şey öncelikle ev içinde olması gereken uygun koşulları tesis etmek oluyor. Çoğu ebeveyn için bu yeni sürece uyum sağlamak oldukça zor oluyor. Kural koymak, sorumluluk vermek, sınırları belirlemek ve denetlemek, sorumluluk ve kural ihlali olduğunda duruma göre yaptırımlar uygulamak gerekir ki, çocuklar bu şekilde öğrenirler ve gelişirler.


Pek çok ebeveyn bunu ödül-ceza olarak adlandırsa da, modern toplumlar bu konuya neden-sonuç ilişkisi kurdurmak olarak bakarlar. Ceza vermenin doğru bir şey olduğunu savunmuyorum elbette. Ancak çocuğa en yüksek tondan bağıran, fiziksel ve duygusal şiddet gösteren ebeveynleri de hiç anlayamıyorum. Kural koymaya karşısın ama bağırıp çağırıp dövmekten de kaçınmıyorsun. Tuhaf bir yaklaşım.


Terapi sürecine başlayıp ilk görüşmeden sonra süreci yarıda bırakan danışanlarımızın oranı %70’in üzerindedir. Bazı danışanlar, terapi sürecinde ödül-ceza sistemi uyguladığımızı düşünüyorlar ve bu yaklaşımı çok sert buluyorlar. Bunun ödül-ceza sistemi olmadığını görüşmelerde bin defa anlatmış olsak da bir defa da buradan yazalım, kayda geçsin.


Neden-sonuç ilişkisi kurmayı çocuklar tecrübe ederek öğrenir. Fizyolojik olarak muhakeme etme becerisi henüz gelişmediği için bir çocuğa bir şeyi öğretmek için uzun uzun anlatmanız, açıklamalar yapmanız boşadır.


Basit bir örnekle temellendirelim, zihnimizde resimleşsin, akılda kalsın.

“Sobaya elleme yanarsın. Sobaya elleme yanarsın.” Ne zaman ki elledi, eli yandı. O zaman öğrendi. Çocuklar teori ile değil, pratikle öğrenir.


Oyuncak paylaşmayı, başkasına zarar vermemeyi, saygısızlık etmemeyi (soyut içerikler) anlatarak öğretmek keşke mümkün olsaydı. Ama değil.


İşte tam da bu nedenle; çocuğun neden-sonuç ilişkisi kurmasına yardım etmek için kural koymak, sınırları belirlemek gerekir.


Kuralsız ve denetimsiz büyüyen bireyler neden-sonuç ilişkisi kurmak konusunda yetersiz oldukları için;


  • inşaat yaparken malzemeden çalar,

  • yangın dedektörünü tavana takar ama devre dışı bırakır,

  • emniyet kemerini arkasından bağlar,

  • alkollü araç kullanır,

  • yer kazanmak için binanın kolonunu keser,

  • kömür madenine yaşam odası koymaz,

  • elektrik kablosunu asfaltın üzerinde açıkta bırakır,

  • ambulansa yol vermez ya da ambulansın peşine takılır.


Örnekleri uzatmak kolay, son yıllarda başımıza gelen felaketleri arama motorlarında aratıp biraz hafıza tazelediğinizde muhakeme becerisi gelişmemiş, neden-sonuç ilişkisi kurmaktan aciz insanların ne büyük zararlara yol açtığını görürsünüz.


Albert Camus’un çok bilinen bir sözü ile noktalıyorum.


“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüklerine bakın."



Melih Tektaş


Comments


Tanıtılan Yazılar
Noch keine Beiträge in dieser Sprache veröffentlicht
Sobald neue Beiträge veröffentlicht wurden, erscheinen diese hier.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page