Bir Pedagogun Günlüğü Vol.18
Başarı ölçülebilen bir kavramdır. Evet. Peki ya mutluluğu nasıl ölçebiliriz?
Hiç etrafınızdaki ebeveynlerin çocuklarının aktiviteleri ve akademik başarıları ile ilgili aşırı bir baskı hissettiklerini fark ettiniz mi?
Danimarkalı ebeveynler çocuklarının kendi iç dünyalarında bir pusula geliştirmelerini sağlarlar. Bu pusula onları hayatları boyunca yönlendirerek doğru adımlar atmalarını sağlar. Eğitimin, akademik başarının önemini bilirler fakat akademik başarının mutlu olmaları için yeterli olmadığını da bilirler.
Yüzmeye, futbola, etüde ya da enstrüman dersine gitmiyorsa ebeveyn olarak kendimizi suçlu hissediyoruz, hele bir de çalışan ebeveynler isek. Ne çok duydum annelerin ağzından tüm cumartesimiz çocuğumuzu oradan oraya götürmekle geçiyor diye.
“Çocuğumdan bütün bir cumartesi gününü keyfince arkadaşlarıyla oynayarak geçirmesini istiyorum.” diye bir cümleyi en son ne zaman duydunuz?
Oyun oynamak ile kastettiğim piyano, robotiks kodlama, yüzme gibi faaliyetler değil tabi ki. Oyun oynamaktan kastettiğim, çocuğunuzun siz müdahale etmeden özgürce oynaması. Sınır koyulmadan.
Oyun oynamak ebeveynler için boşa harcanan zaman olarak değerlendiriliyor. Çünkü kendimizi çocuk bir şey öğrendiğinde daha iyi hissediyoruz. Katıldığı aktiviteler muhakkak ona bir şeyler öğretmeli diye düşünüyoruz. Peki, oyun oynamak boşa harcanan zaman mıdır gerçekten?
Amerika'da, son 50 senede çocukların özgürce koşup oynadığı sürelerde müthiş bir düşüş görülmektedir. Bunda en önemli iki etken; elektronik oyun cihazları ve çocuklarının dışarıda tehlikede olabileceğinden endişe eden ebeveynler. Bu iki etken çocukların oyun zamanını elinden almıştır.
Ebeveynler olarak çocuklarımızın başarıları bizi rahatlatır. Bir spor alanındaki başarısı, akademik başarısı, bir enstrüman çalma konusundaki başarısı bizim için artık her şeyin merkezi olmuştur. Çocuğumuzun getirdiği iyi notlar ve madalyalar farkında olmadan beklentimiz haline gelmiştir artık. Ve çocuklar bu beklentiyi hissederler ve karşılayamıyor olmaktan kaygı duyarlar.
Onların bu türlü başarıları bizim ebeveyn olarak her şeyi doğru yaptığımızın kanıtıdır adeta. Onlara sunulan özel dersler ve etütler bizim için çocuklarımıza karşı olan sorumluluklarımızı tam olarak yaptığımızın kanıtıdır. Peki gerçektede öyle midir?
Son yıllarda çocuklarda kaygı bozukluğunun, korkuların, odaklanma sorunlarının ya da hiperaktivitenin artmasının sebepleri arasında -dilimizle ifade etmesek dahi- bu beklentiler de olabilir mi? Çocukların, onlar farkında bile olmadan, oyun zamanını çalarak onları kaygı içerisinde bir alanda başarılı olmaya zorlamamız onları mutsuzluğa sürüklüyor olabilir mi?
Başarı ölçülebilen bir kavramdır. Evet. Peki ya mutluluk? Mutluluğu ne ile ölçebiliriz?
Comments